BOŞANMA DAVALARI

Boşanma davaları Medeni kanunda öngörülen boşanma sebeplerinin varlığı halinde eşlerden birinin mahkemeye başvurarak tarafların boşanmasına karar verlmesini istemesi şeklinde gerçekleşmektedir.

Evlilik birliğini sona erdiren sebeplerden Ölüm,Mutlak,Butlan vs. gibi sebeplerin yanında uygulamada en fazla karşılaşılan evliliği sona erdirici sebepler, Medeni Kanunun 161. ve devamı maddelerinde öngörülen boşanma nedenleridir. Boşanma sebeplerinden herhangi birinin varlığı halinde eşlerden biri tarafından mahkemeye başvurulur. Boşanma hukuki bir işlem olarak beraberinde bir çok hak ve yükümlülüğü getirdiğinden bu konuda uzman bir boşanma avukatı ile görüşmekte fayda olacaktır.

Boşanma davasının beraberinde davanın devamında tedbir ve sonucunda yoksulluk,iştirak nafakaları, tamamen ya da daha fazla kusuru bulunan tarafın diğerine ödemesi gereken maddi ve manevi tazminat, müşterek çocuğun bulunması durumunda velayet, düğün merasiminde takılan takılardan oluşan ziynet alacakları gibi bu davalarda bir çok ayrıntı bulunmaktadır.

Boşanma davası anlaşmalı olarak açılabileceği gibi anlaşma olmaması halinde çekişmeli olarak da açılabilecektir.

Bu davalarda görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir.

Yetkili mahkeme eşlerin son 6 ay birlikte ikamet etikleri yer olmakla birlikte davacı ya da davalının yerleşim yerinde de bu davanın açılması söz konusudur.

Boşanma sebepleri Medeni Kanunun 161 ve devamı maddelerinde sıralanmaktadır. Bunlar Zina(MK 161), Hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış (MK 162), Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme (MK 163), Terk (MK 164), Akıl hastalığı(MK 165) ve  Evlilik birliğinin sarsılması’(MK 166)dır.

 

Yargıtay 2. Hukuk dairesi 2019/4575 E. 2019/12172 K. 11.12.2019 Tarihli karar

Dava; evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine dayalı boşanma ile maddi ve manevi tazminat istemi ile ile yoksulluk nafakasına ilişkindir Bölge adliye mahkemesince boşanmaya sebebiyet veren olaylarda, taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmalarına karar verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden bölge adliye mahkemesince kabul edilen ve gerçekleşen tarafların kusurlu davranışlarına göre davalı-karşı davacı erkeğin ağır kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece tarafların eşit kusurlu olarak kabulü doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir. Evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda tazminat isteyen davacı-karşı davalı kadının ağır ya da eşit kusurlu olmadığı, bu olayların, kadının kişilik haklarına saldırı teşkil ettiği ve boşanma sonucu bu eşin, en azından diğerinin maddi desteğini yitirdiği anlaşılmıştır. O halde mahkemece, tarafların, sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları ( TMK m. 4, TBK m. 50. 51 ) dikkate alınarak kadın yararına uygun miktarda maddi ( TMK 174/1 ) ve manevi ( TMK 174/2 ) tazminata hükmedilmesi gerekirken, hatalı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. Boşanan eş yararına yoksulluk nafakasına hükmedebilmek için, nafaka talep eden eşin boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olması gerekir ( TMK m. 175 ). Yapılan yargılama ve toplanan delillerden; mahkemece yaptırılan sosyal ekonomik durum araştırma tutanağına göre kadının ev hanımı olduğu tespit edilmiş, dosyada dinlenen tanık beyanına göre ise kadının fabrikada çalıştığı beyan edilmiştir. O halde davacı-karşı davalı kadının çalışıp çalışmadığının, çalışıyorsa yoksulluktan kurtaracak düzeyde düzenli ve sürekli bir gelirinin olup olmadığının, işten ayrılmışsa kendi isteği ile mi yoksa zorunlu olarak mı ayrıldığı hususları araştırılarak boşanma yüzünden yoksulluğa düşüp düşmeyeceğinin belirlenmesi, gerçekleşecek sonucuna göre kadının yoksulluk nafakası talebi hakkında karar verilmesi gerekir.

 

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/4275 E.2019/11667 28/11/2019 Tarihli Karar

Dilekçeler aşamasında tanık olarak gösterilmeyen tanığın beyanları esas alınarak davalı kadına kusur yüklenilmesi doğru olmadığı gibi, dava dilekçesinde dayanılmayan “müşterek çocukları babalarına karşı kışkırtma” vakıası da kadına kusur olarak yüklenemez. Ayrıca “eşinin akrabalarına ilgi ve saygı göstermeme” vakıasından sonra tarafların birlikte yaşamaya devam ettikleri sabit olup bu vakıanın da davacı erkek tarafından affedildiği, en azından hoşgörü ile karşılandığı nazara alındığında, bu vakıanın da davalı kadına kusur olarak yüklenilemeyeceği açıktır. O halde, davalı kadının boşanmaya neden olan olaylarda kusurlu olduğu hususu ispatlanamadığından davanın reddi gerekirken kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.


WhatsApp
Hemen Ara